İnsanın ruhu bir yatakta yatmaz, bir başka yatakta yatar; yürek kırıkları, sevda halleri onu götürdüğü yere kadar sürükler, götürdüğü yere kadar içine atar.
Göz bu cenneti seyirle büyülenirken, burun cana can katan ilkbahar kokusunu teneffüs ediyor; kulak, o yeşil, o çiçek açmış mevkilerden gelen kuşların şakımalarıyla coşuyor.
Bir zayıf kuvvetlinin görüşünü hak olarak kabul etmek mecburiyetinde bulundukça hürriyet, Adalet yerleşmiş olamaz. O kuvveti imkan derecesinde herkese dağıtmanın yolunu bulmalıdır.
İnsani işlerdeki bu garabet bazen o derecelere varıyor ki hak ile haksızlığın, hakça sahip olmayla çalmanın, gasbın sınırlarının nerelerde başlayıp nerelerde bittiğini belirlemekten insan aciz kalıyor.